DEPREM IŞIKLARI
Anahtar Kelimeler:
#Deprem Işıkları
#Earthquake Lights
#HAARP Teknolojisi
ÖZET
Deprem ışıkları çoğunlukla deprem anında ve depremin merkez üssü yakınlarında olduğu gibi bazen de depremden saatler veya haftalar öncesinde ya da sonrasında depremin merkez üssünden yüzlerce kilometre uzağında da gökyüzünde meydana gelen ışık olayları silsilesidir. Bu ışık olayları fay hatlarının yukarı yönlü hareketleri sırasında kayaçların birbirine sürtünmesi sonucu elektrik yükü oluşması ve Bu yüklerin yeryüzüne ulaştıklarında atmosferdeki parçacıklarla etkileşime girerek ışık parlamalarına neden olması durumudur. Bu çalışmanın öncelikli amacı Deprem ışıkları adı verilen fenomenlerin oluşum mekanizmasını açıklamak olup bunun dışında deprem ışıklarının oluşumu ile ilgili ortaya atılmış görüşlerin toplanıp analiz edilmesi ve sonuca varılmasını konu alıyor. Deprem ışıkları ile ilgili olarak Haarp teknolojisinin de komplo teorilerin başında gelmesi ve geniş halk kitlelerince tedirginliğe neden olmasından dolayı çalışmanın sonuç kısmında HAARP teknolojisine de yer verilmesi faydalı görülmüştür. Çalışmanın giriş kısmında deprem ışıklarına ait veriler sunulduktan sonra Deprem Işıklarının olası nedenlerine yer verilmiştir. Daha sonra iseDeprem ışıkları ile ilgili yapılan kapsamlı Bilimsel ve Deneysel çalışmalara yer verilip sonuç kısmında tüm bu bulgular tartışılıp nedenleriyle birlikte bir sonuca varılmıştır. Bu çalışma 2000’li yıllarda beklenildiği gibi depremin önceden tahmin edilmesi amacıyla değil de deprem hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak adına önem arz etmektedir. Diğer yandan literatür taraması sırasında konunun parçalar halinde ele alınması ve bir bütün halinde net spesifik bir sonuca bağlanmaması nedeniyle bu çalışmanın gelecekteki araştırmacılara kolaylık ve geniş bir bilgi yelpazesi sunması amaçlanmaktadır.
GİRİŞ
Deprem ışıkları çoğunlukla deprem anında ve depremin merkez üssü yakınlarında olduğu gibi bazen de depremden saatler veya haftalar öncesinde ya da sonrasında depremin merkez üssünden yüzlerce kilometre uzağında da gökyüzünde meydana gelen ışık olayları silsilesidir. Deprem ışıkları birçok disiplin tarafından incelenip araştırılsa da bu araştırmaların çoğu net spesifik bir konuda görüş birliğine varamamışlardır. Bunun nedeni ise bahsedilen olgunun incelenme şansının çok az olması ve böyle bir oluşumun birçok nedeni olabilmesinden kaynaklanıyor. Deprem ışıkları tarihsel dönemler boyunca her ne kadar çok rastlanılsa da asılında yakın bir zamana kadar (kamera, görüntü sistemleri ,cep telefonu kameraları gibi teknolojilerin gelişmesiyle beraber) ayrıntılı bir şekilde incelenebilmişlerdir. Geçmiş dönemlerde özellikle büyük depremlerde bu deprem ışıklarını ya da deprem ışığı sanılan olguları sanat eserlerinde de görebiliyoruz. Bu yöntem tahmin yorumlama ağırlıklı olduğundan bilimselliği tartışma konusudur.
Ancak yukarıda bahsedildiği gibi gelişen teknolojiler sayesinde bu fenomenleri daha rahat kanıtlar üzerinden inceleme şansına sahip olduk. Örneğin Düzce’de 23 Kasım 2022’de sabaha karşı 04:08’de meydana gelen deprem sırasında yanda gördüğünüz ışık parlaması bize çok güçlü bir veri kaynağı sağlıyor. Bu ve bunun gibi daha birçok örnek gelişen teknoloji sayesinde rahatlıkla gözlemlenebilir bir hal aldı.
Özellikle 6 Şubat 2023 saat 04:17’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve beraberinde 10 çevre ili etkileyen depremde deprem ışıkları yine güdeme gelmiş ve komplo teorisyenler eşliğinde halk arasında tedirginlik yaratmıştır.
DEPREM IŞIKLARININ OLASI NEDENLERİ
Deprem ışıklarının oluşum kaynağına yönelik birçok görüş vardır. Görüşlerin kimisi bilimsel kimisi varsayım kimisi ise çeşitli mecralarda rağbet gören görüşlerdir bu görüşlere kısaca aşağıda maddeler halinde değinmek faydalı olacaktır.
-
Konuyla ilgili olarak ilk bilimsel çalışma 2003 yılında NASA fizikçisi Dr. Friedemann Freund’un yaptığı çalışmadır Dr. Friedemann Freund’un konuyu araştırması ile deprem ışıkları hakkındaki bildiklerimiz biraz daha netlik kazandı. Kendisi bulgularını 2014 yılında yayınladı. Araştırmacı bu durumun fay hatlarının yukarı yönlü hareketleri sırasında kayaçların birbirine sürtünmesi sonucu elektrik yükü oluşması ile ilgili olduğunu düşünüyordu. Bu yükler yeryüzüne ulaştıklarında atmosferdeki parçacıklarla etkileşime girerek ışık parlamalarına neden oluyordu. Araştırmada 1600 yılından itibaren deprem ışıklarına dair güvenilir 65 kayıt ele alındı. Bu vakalardan 56’sının yarık bölgelerinde ortaya çıktığı anlaşıldı (yüzde 86 doğruluk payı).
-
Deprem ışıklarının oluşumu ile ilgili en çok rağbet gören görüş bu ışık ve parlamaların elektrik hatlarında meydana gelen patlamalar sonucunda meydana gelebileceği yönündedir. Ancak gözlemlenen vakaların çoğunda ilgili noktalarda böylesi bir ışınım etkisi yaratacak elektrik altyapısının olmaması araştırmacıları başka görüşlere yönlendirmiştir.
-
Bir diğer görüş ise jeologlar tarafından ortaya atılmış olan piezoelektrik etkisi(yer altındaki kuarst,riyolit,radyolit gibi kayaçların titremeden kaynaklı basınca bağlı olarak güçlü elektromanyetik alanlar yaratıyor olması durumu.) bu görüş bilimsel altyapısı güçlü olduğundan çoğu araştırmacı bu hipotezden yola çıkıp araştırma yapmışlardır hatta Piezoelektrik etkiyi sınamak isteyen Rutgers Üniversitesi'nden araştırmacılar, laboratuvarlar şartlarında un, plastik diskler ve alçı gibi malzemeler kullanarak bunları yüksek basınç altında sıkıştırmış ve sonuçları incelemişlerdir. Bu malzemelerde açtıkları yarıkları deprem etkisini taklit eden biçimde açıp kapattıklarında gerçekten de 100 voltu aşan elektrik sıçramaları gözlemişlerdir. Ancak laboratuvar şartlarının gerçek sahayı tam anlamıyla sağlayamadığından -başka diğer etmenlerin etkisinin göz ardı edilmesi ihtimali- piezoelektrik etkisi görüşü birçok eleştiriye maruz kalmıştır.
-
Başka bir olası açıklama, Dünya'nın manyetik alanının ve/veya iyonosferinin deprem sırasında tektonik strese bağlı olarak, yerel olarak bozulmasıdır. Bu, daha düşük irtifalarda iyonosferik ışınımsal rekombinasyona ve daha yüksek atmosfer basıncına bağlı olarak gök ışımalarına, daha yüksek irtifalarda ise Aurora’ya sebep olur. Bununla birlikte bu hipotez, tüm deprem olaylarında net bir şekilde görülmemektedir ve henüz deneysel olarak doğrulanmış değildir.
-
Bazı modeller de deprem ışıklarının üretilmesinin, bir deprem öncesinde ve sırasında dolomit ve riyolit gibi bazı kaya türlerindeki iyonlaşmayı takiben, iyonların kayalardaki çatlaklardan yukarı doğru hareket etmesine dayanmaktadır. Bu iyonlar atmosfere ulaştıklarında, hava ceplerini iyonize ederek ışık yayan plazma oluşturabilir. Laboratuvar deneyleri, bazı kayaların yüksek stres seviyelerine maruz kaldıklarında içlerindeki oksijeni iyonize ettiğini doğrulamıştır.
-
Memphis Eyalet Üniversitesi Deprem Araştırmaları Merkezi’nden Arch C. Johnston, 1991 sonunda, deprem ışıklarının, 50 yıldır yakından tanınan ve laboratuvarda da kolayca üretilebilen “sonoilüminesans” olgusuyla açıklanabileceğini öne sürmüştür. (Sonoilüminesans, suyun, güçlü ultrasonik titreşimlerle uyarılması sonucunda ışık saçmasına verilen addır).
Yukarıda sıralanan hipotezlerden de anlaşılacağı üzere deprem ışıkları ile ilgili birçok birbirini destekleyen veya desteklemeyen görüş vardır. Ancak bunun dışında deprem ışıkları ile ilgili daha geniş bilimsel ve deneysel formda çalışmalar da var. Bu çalışmalar her ne kadar geniş çaplı çalışmalar olsa da aşağıda bu çalışmaların özetlerine yer verilmiştir.
DEPREM IŞIKLARI İLE İLGİLİ YAPILAN KAPSAMLI BİLİMSEL VE DENEYSEL ÇALIŞMALAR
Dr. John S. Derr
U.S. Geological Survey
Dr. Michael A. Persinger
Laurentian University
"Deprem ışığı" (EQL: Earthquake lights) olaylarının yüzyıllardır kaydı tutuluyor. Bunlar, kayıtları tutanların bilgi düzeyleri ve kültürlerini de yansıtır durumda, ana hatları belirgin ya da belirsiz, çok sayıda farklı biçimlerde tanımlanagelmişler. Sık rastlanan belirgin olarak tanımlanmış biçimler, daire, elips ve üçgen. Ana hatların belirgin olmadığı kayıtlarda, ışık katmanları, ışık parlamaları ya da patlamalarından söz ediliyor. Kayıtlarda, bu ışık olaylarının sadece deprem anlarında değil, depremin birkaç saatten birkaç güne kadar değişen sürelerle, öncelerinde ve sonralarında da ortaya çıktıkları görülüyor. Örneğin, 1906'daki San Francisco (Kaliforniya) depreminden önce, toprak yüzeyinde titrek bir parıltı gözlenmiş. Havada da asılı duran, tünel biçiminde, karanlık ama içi yüzlerce parıltılı noktacıkla dolu bir kütle görülmüş. Japonya'da 1930'daki bir depremde de gündoğumunu ve havayı tarayan ışıldakları andıran, kızıl-sarı ışık demetlerine rastlanmış. Diğer bazı olaylarda, asılı "fenerleri" andıran, küme halinde hareket eden ve bu sırada renk değiştiren ateş toplarının kaydının tutulduğunu görüyoruz. Deprem ışıkları, deprem merkezinin onlarca ya da yüzlerce kilometre uzağında da görülebiliyor. Söz gelimi Prof. Marcel Ouellet, Kanada Quebec'de yaşanan 6,5 büyüklüğündeki Saguenay depreminin üç hafta öncesinden başlayıp, izleyen iki ay boyunca süren 50 deprem ışığı olayının kaydını bir araya getirilebilmiş. Bunlar, France StLaurent tarafından 6 türe sınıflandırılmış: sismik yıldırım, ışık şeritleri (Auroralara benziyorlar), ışıklı küresel kütleler (plazmalara ya da küresel yıldırımlara benziyorlar), toprak yüzeyinde ateş gözleri, toprak yüzeyinde alevler, taçsı nokta boşalmaları. Plazma benzeri ışık olayları, yer yüzeyinin biraz yukarısında, çoğunlukla tekrarlayan birkaç metre çaplı ışık kümeleri biçiminde görülmüş. Yaygın olarak rastlanan renkleri, kavuniçi, sarı, beyaz ve yeşil. Gözlemlerin %70'i deprem merkez noktasına 35 kilometreden daha yakın olsa da bazıları 150 km kadar uzakta, biri de 1000 km uzakta kaydedilmiş. Işık olayları, o bölgedeki depremlerden haftalar ya da aylar önce de belirebiliyor. İnsanların, ilintisiz görünen ve birkaç gün arayla farklı noktalarda olan olayları ilişkilendirmeleri güçtür. Bu yüzden, garip ışıklarla depremler sırasında açığa çıkan enerji arasında ilişki bulmaya çalışan bilimsel çalışmalarda karmaşık istatistiksel yöntemler aramayı gerektiriyor. Bizim yaptığımız çalışmalar 1940’lardan beri UFO olarak adlandırılagelen, biçimlerinin ana hatları belirgin ışık olaylarının sayısının, özel bazı sismik bölgelerde, bazı depremlerden önce arttığını gösterdi. Tüm UFO gözlemi kayıtlarının %90'ından fazlası, garip hareketler yapan, "dönen" ve garip renkleri olan ışık topları ve elipslerini tanımlıyor. Havada görünme süreleri 100 ile 1000 saniye, tahmini boyutları 1 ile 10 metre mertebesinde olarak kayda geçmiş. Yüksek enerjili ışık olayları da çoğunlukla, elektromanyetik etkileşmeler, sesler ve bazı garip deneyimlerle birlikte anılagelmiş. Biz, bu ışık olaylarına, yerkabuğundaki tektonik gerilmenin (belli türden minerallerin bulunduğu belli noktalarda, belli hızlarla biriken) yol açtığını savlayan bir varsayım geliştirdik. Örneğin, ABD'de Washington ve Utah bölgesindeki diri faylar ve buralarda belli depremlerden önce gözlemlenmiş, renkli (bazen de "metalik görünüşlü") ışık topları olarak tanımlanagelen ışık olayları arasında ilişki olduğunu bulduk. Burada, gözlemlenen olayların sayısına, aniden oluşan geomanyetik fırtınaların da katkıda bulunduğu görülüyor. Ayrıca, tektonik gerilme azaldıkça, ışık toplarına ilişkin ihbarların geometrik dağılımının da değiştiğini ortaya koyduk. Bazı örneklerde, izleyen aylar boyunca, UFO raporlarının yoğun olduğu nokta, bir sonraki depremin merkezine doğru yavaşça kaymış. Tektonik gerilme, kaynakların, nehir sistemlerinin yüklenmesiyle oluşuyorsa ya da fay sistemine sızması söz konusuysa, ışık olayları, yükleme noktasından uzağa doğru 1 km/gün hızla, sanki işin içine bir difüzyon olgusu karışıyormuş gibi yol alıyor. Bu doğa olaylarına ait gözlemlere yapıştırılan etiket ve getirilen açıklamalar, kültür ve zamana göre değişiyor. 1840'la 1945 arasında orta ABD'de tutulmuş kayıtlara çoklu regresyon denklemi (1945'ten sonrası için depremlerle UFO raporları arasındaki varyansın %80'ini bağıntılandırıyor) uygulandığında, tarih arşivlerindeki "UFO raporları" için sayısal artış beklenen zaman dilimlerinin, "gizemli hava gemileri", "uçan iblisler", "kanatlı insanlar" gibi olaylara ait kayıtlarla dolu olduğu görüldü. Bellek konusunda yapılan son çalışmalar, gözlemcinin gördüğü olaya yapıştırdığı etiketin ya da ürettiği açıklamanın, asıl olayın anlaşılmasını önemli ölçüde etkilediğini ortaya koydu. Deprem ışıklarının ya da ışık olaylarının kayıtlarının (çoğunlukla UFO raporları başlıkları altında bulunan) dikkatle toplanmasının, bazı depremlerin önceden haber verilmesinde, kısmi ve biraz kusurlu bir araç olarak yarar sağlayabileceğini düşünüyoruz.”
Gyslaine F. Lafrenière
Laurentian University
Michael Persinger
Laurentian University
John Derr
United States Geological Survey
"Lafreniere ve Persinger, piezoelektrik etkisi olarak tanınan, bazı kristallerin, basınç altında elektrik üretmeleri olgusunun üzerine gittiler. Fayların iki yanının zıt yönlere ilerleme eğilimi, fay üzerinde, eninde sonunda depremle sonuçlanan yüksek gerilmeler oluşturabiliyor. Belli bir noktada odaklanan tektonik gerilmenin, gökyüzüne doğru uzanan, geniş ve güçlü bir elektrik alanı sütunu oluşturabileceğini düşündüler. Böyle bir elektrik alanı, özel koşullarda, havanın iyonize olmasına ve ortaya ışık saçan kütleler çıkmasına neden olabilir. Bu model, Tektonik Gerilme Kuramı (TST: Tectonic Strain Theory) adı altında, deprem ışıklarına açıklama getiren ilk ve en güçlü kuram olarak kabul edilegeldi. Öte yandan bu kuram, zamanla yenilenip geliştirilmiş. Sözgelimi, piezoelektrik etkinin yanısıra, radon ve bazı diğer gazların salınması ve kemoilüminesans da dikkate alınmış. Son gelişmelerden biri de belli bir bölgedeki deprem ışıklarıyla, o bölgedeki deprem merkez noktaların sayıca çokluğu yerine, depremlerin büyüklüğüyle ilişkilendirilmesi. Tektonik gerilme, belli bir bölgedeki deprem ışığı gözlemlerinin çokluğuna iyi bir açıklama oluyor. Bununla birlikte, olaylar teker teker incelenirken, gerilmenin varlığına artı etki yapan belli geçici olaylar da tartışılıyor. Bunlardan biri, fay sistemine doğru hareket eden su kütlelerinin varlığı. Tutulmaların ve jeomanyetik fırtınaların, tetikleyici etkisi olduğu düşünülüyor. Ay, dünya çevresinde yaklaşık 1000 km/h hızla dolanır. Bu, Ay'ın çekim gücü nedeniyle, dünyayı sürekli dolanan hareketli bir gerilim noktası da doğuruyor. Bunun, belli bir gerilme bölgesiyle çakışması, ışık olaylarına yol açıyor olabilir. Persinger, 1985'te, Dünya'nın manyetik alanındaki dalgalanmaların da zaten gerilmenin var olduğu bölgelerde ışık olaylarına yol açtığına ilişkin bazı gözlemler toplamıştı. 1980'lerde, deprem ışıkları araştırmalarında Persinger'e, jeofizikçi John S. Derr de katıldı. Derr, on yıldır çalışmalarını zaten ayrı olarak deprem ışıklarının fay sistemleriyle ilişkisi üzerinde yoğunlaştırmıştı. 1986'da Derr ve Persinger, ABD Washington'da, Yakima Kızılderili Koruma Bölgesi'nde sıkça gözlenen ışık olaylarını araştırmaya giriştiler. Orman korucuları, ışık toplarından parıldayan bulutlara ve ışık sütunlarına varan çeşitlilikte çok sayıda ışık olayı gözlemlemişti. Derr ve Persinger, Haziran 1976-Mart 1977 arasındaki olayların, zaman ve konumları göz önünde bulundurulduğunda, 21 döngüden oluşan ışık olayı zinciri buldular. Bunlar, bölgenin kuzeyi ve güneyindeki depremleri izler biçimde yolculuk ediyorlardı. Bu, bölgede hareket eden bir gerilme bandının, söz konusu ışıklarla ilişkisini ortaya koyuyordu. Derr’in, tektonik gerilme kuramına önemli katkıları oldu. Söz gelimi, yeraltı sularının hareketinin, deprem ışıklarını etkilediğini ortaya koydu. Doğal nedenlerle ya da insan eliyle yer altına yüklenen su fazlalığı, fazladan bir gerilmeye yol açarak, ya da fay zonlarını kayganlaştırıp depremi tetikleyerek, deprem ışıklarının oluşmasına neden olabiliyor. 1990'da yayımladığı bir makalesinde, Derby, Colorado'da yer altına pompalanan atık suların, 1500 kadar küçük depreme yol açtığını belirtiyor; ayrıca pompalama alanına 100 kilometreden yakın olan her yerde, deprem ışığı gözlem sayısında ciddi bir artışa neden olduğunu açıkladı."
Glen Roswel
US Bureau of Mines
Brian Brandy
US Bureau of Mines
"1986'da ABD Madenler Bürosu'ndan iki araştırmacı, Brian Brandy ve Glen Roswell, laboratuvarda, kuvarsça zengin, dolayısıyla da piezoelektrik özelliğine sahip granit kütleleri ve hiç piezoelektrik özelliği olmayan bazalt kütlelerini parçalamışlar. İşlemi, farklı gaz ortamlarında, vakumda ve su içinde yinelemişler. Görüntü güçlendiriciler ve spektroskoplarla, kırılma anının ayrıntılarını gözlemişler. Hem granit hem de bazaltın küçük pırıltılar çıkardığı görülmüş. Böylece, piezoelektrikle ilgili kuram, en azından bu deneyin genellenebilirliği sınırları içinde darbe almış. Ama asıl şaşırtıcı sonuç, ortaya çıkan ışığın tayf çözümlemesinin, kırılan kayaya ait değil, ortamdaki gaza ait özellikler göstermesi olmuş. Vakumlu ortamda, havaya ait tayf değerleri elde edilmiş. Bu, mutlak vakumun olanaksızlığıyla kolayca açıklanabiliyor. Deneyin su içinde gerçekleşen kısmı başka açıdan şaşırtıcı sonuçlar vermiş. Su içindeki parlamalar, ortaya hem atomik hem de moleküler hidrojen çıkarmış. Bu, bambaşka bir alanda, biyolojide gelecek vaat eden bir sonuç. Söz konusu kimyasal sürecin, dünyada organik yaşamın moleküler kökenine etkisi olabileceği savlanıyor. Deneylerin ardından, ışıklara, kırılma sırasında ortamda bulunan gazın uyarılmasının yol açtığı sonucuna varılmış. Yine de gerçek deprem ışıklarının tüm özellikleri bu sonuç büyük ölçeğe genellenerek açıklanamıyor. Işığın nasıl bir kütle gibi davrandığı ve havada gezinebildiği gibi..."
SONUÇ
Tüm verilen bu bilgilerin ışığında Öncelikle “Deprem Işıkları (EQL) adı verilen fenomenlerin tamamen doğal olaylar sonucu geliştikleri konusunda hemfikir olmak gerekir Şöyle ki başta en çok rağbet gören “HAARP” teknolojisinden yola çıkalım. Bu teknolojinin gerçekten iyonosfer katında çeşitli etkileri vardır ancak bahsi geçen bu fenomenlerin oluşabilmesi için gereken enerji ve bilimsel altyapı harrp teknolojisinin enerjisi ve bilimsel altyapısından çok daha fazladır. Araştırma grubu HAARP ile çalışan Stanford Üniversitesi'nde elektrik mühendisliği profesörü olan Ümran İnan, "Bu tamamen bilgisizdir" diyor. "Dünyanın [hava] sistemlerini bozmak için yapabileceğimiz kesinlikle hiçbir şey yok. HAARP'ın yaydığı güç çok büyük olsa da bir şimşeğin gücüyle karşılaştırıldığında çok küçüktür ve her saniye 50 ila 100 şimşek çakar. HAARP'ın yoğunluğu çok küçük.” Diyerek söz konusu iddiaları çürütmüştür. Diğer yandan HARRP teknolojisinin bilimselliği de tartışma konusudur. Bu konuda önde gelen isimlerden Michigan Üniversitesi’nden iklim ve uzay araştırmaları uzmanı Prof. Aaron Ridley de “HAARP’ın hava durumunu kontrol edebileceğine dair hiçbir bilimsel kanıt yok” diyor. Tüm bu bilgiler ışığında bu fenomenlerin doğal olaylar sonucu gerçekleştikleri sonucuna varabiliriz. Peki bu fenomenlerin oluşum mekanizması nedir? Verilen bilgiler eşliğinde Bilimsel altyapısı olan ve Araştırmacının hipotezini %86 doğruluk payıyla desteklemesi de göz önüne alındığında 2003 yılında NASA fizikçisi Dr. Friedemann Freund’un yaptığı çalışmanın bu fenomenleri açıklamakta yeterli olduğu düşünülebilir. Araştırmacı bu durumun fay hatlarının yukarı yönlü hareketleri sırasında kayaçların birbirine sürtünmesi sonucu elektrik yükü oluşması ve bu yüklerin yeryüzüne ulaştıklarında atmosferdeki parçacıklarla etkileşime girerek ışık parlamalarına neden oluyordu. Araştırmada 1600 yılından itibaren deprem ışıklarına dair güvenilir 65 kayıt ele alındı. Bu vakalardan 56’sının yarık bölgelerinde ortaya çıktığı anlaşıldı. Dr. Friedemann Freund’un hipotezini destekleyen bir başka çalışma ise Rutgers Üniversitesi'nden araştırmacılar tarafından laboratuvarlar şartlarında un, plastik diskler ve alçı gibi malzemeler kullanarak bunları yüksek basınç altında sıkıştırmış ve sonuçları incelemişlerdir. Bu malzemelerde açtıkları yarıkları deprem etkisini taklit eden biçimde açıp kapattıklarında gerçekten de 100 voltu aşan elektrik sıçramaları gözlemişlerdir. Sonuç itibariyle Verilen bilgiler ve bulgular eşliğinde Deprem ışıklarının tamamen doğal olaylar sonucunda oluştuğu ve Yapay bir müdahale söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır. Ancak gelişen bilim ve teknoloji sayesinde yeni veri ve bulgularla bu sonucun değişebileceği durumunun da göz önünde bulundurulması faydalı olacaktır.
KAYNAKLAR
-
Earthquake lights, explained; Yayınlanma tarihi: 19 Nisan 2019;
-
Bağlantı: https://www.nationalgeographic.co.uk/
-
‘Light Shows’ Filmed During Mexico Quake Are Neither Earthquake Lights
-
Nor UFOs. Yayınlanma tarihi: 8 Eylül 2021; Bağlantı: https://www.forbes.com/
-
Fayların Çevresindeki Tuhaf Gök Olayları; Deprem Işıkları:
-
Bağlantı: https://services.tubitak.gov.tr
-
Sheaffer, et al. Skeptics And Claims Of "Earthquake Lights". (7 Ocak 2014).
-
Alındığı Tarih: 26 Şubat 2023. Alındığı Yer: Bad UFOs | Arşiv Bağlantısı
-
Çağrı Mert Bakırcı, Deprem Işıkları: Depremler Sırasında Neden Gökyüzünde Işıklar Beliriyor?, Evrim Ağacı Platformu,24 Kasım 2022, Bağlantı:
-
https://evrimagaci.org/deprem-isiklari-depremler-sirasinda-neden-gokyuzundeisiklarbeliriyor-13416, Alındığı Tarih: 26 Şubat 2023
-
Takaki, et al. (1998). A Dark Discharge Model Of Earthquake Lightning. Japanese Journal of Applied Physics, sf: 5016. doi:
-
10.1143/JJAP.37.5016. | Arşiv Bağlantısı
-
Barka, A., “The 17 August 1999 Izmit Earthquake”,Science,17 Eylül 1999
-
Brandy, B.T., “Laboratory Investigation of the Electrodynamics of Rock Fracture”, Nature, 29 Mayıs 1986
-
“Büyük Işık Topları”, Discovery Channel, 9 Mayıs 1999
-
Derr, J.S., “Luminous phenomena and their relationship to rock fracture”,Nature,
-
29 Mayıs 1986
-
Deveciler, E., “Deprem Işığının Tanıkları”, Cumhuriyet Bilim Teknik,11 Eylül 1999
-
Johnston, A.C., “Light from Seismic Wawes”, Nature, 5 Aralık 1991
-
Kadıoğlu, M., “Bir Dünya Işığı UFO Değil”, Cumhuriyet Bilim Teknik,11 Eylül 1999
-
Lockner, D.A., Johnston M.J.S, Byerlee, J.D., “A Mechanism to Explain the Generation of Earthquake Lights”, Nature, 3 Mart 1983
-
Ouellet, M., “Earthquake Lights and Seismicity”, Nature, 6 Aralık 1990
-
Persinger, M.A., “The Tectonic Strain Theory as an Explanation for UFO Phenomena”, http://www.laurentian.ca/www/neurosci/tectonicedit.htm
-
Rikitake, T., Earthquake Prediction, 1976
-
“Yeryüzü Işıkları”, Discovery Channel, 7 Eylül 1999